6 Kasım 2011 Pazar

Çok kararlıyım la!!

Çok kararlıyım tekrar blogumla ilgileneceğim. Üstelik bu sefer imla kurallarına da, yazım kurallarına da, elimden geldiği kadar dikkat edeceğim. Zira kendi yazdıklarımı, ben bile okurken zorlanıyorum. Bundan dolayı özür diliyorum.
Çok kararlıyım insanların okuyabileceği bir blogum olacak!
ben yapmadım bu gif'i ama çok seviyorum ^-^

14 Ağustos 2011 Pazar

yalnızlık senfonisi

küçükken okula başlayana kadar hep anneannemle ve ninemle geçti günlerim. akşam olana kadar onlarlaydım..

ağlak ve hüzünlü bir çocuktum hep. biraz sesini yükseltse biri hemen ağlardım. sesiz ve sakindim aynı zamanda. bıraktığınız yerde kalırdım. açlıktan gebersemde misafirlikte kimse bişi sormazsa acıktım demezdim, diyemezdim.
günlere giderdim anneannemle. yaşıtım hiç torun ya da çocuk yoktu. olsalarda gelmezlerdi çoğunlukla. evlerin küçük odalarında geçti çocukluğum . Ve hep o küçük odaları, oradaki yaşanmışlıkları kokladım çocukken.

bu nedenle şu hayatta ilk hayal kurmayı öğrendim. ilk arkadaşlarım hep hayaliydi.

bana kocaman gelen o küçük odaların camlarından dışarıyı izlerdim... Anneannemin gün arkadaşları genelde hep bostancı erenköy civarında otururdu.. hepsinin evinin kocaman camları vardı (ya da özellikle aklımda onlar kalmışta olabilir)  o kocaman camlardan evlerin bahçeleri gözükürdü... ben o bahçelere hiç çıkmasamda en çok o bahçelerde oynardım.

ilk gerçek arkadaşımsa banyodaki gaz şohbeniydi... kocamandı... tuvalete girdiğimde korkardım biraz fakat onun varlığı beni rahatlatırdı... ağlamak için de banyoya gidrdim konuşmak içinde dertlenincede çok gülmek istersemde hep ona konuşurdum. sonra banyo perdelerinede anlattım çokşey ama onlar hep biraz şımarık gelridi bana sanki çok önemser gibiydiler kendilerini. o nedenle arada annem perdeleri değiştiğinde şohbenle dedikodularını yapardım. sesizce yeni gelene çaktırmadan... en kral eşya şohbendi..  onu değiştirdiklerinde öyle çok üzülmüştüm bayada büyktüm ama gende ilk arkdaşımı kaybetmek çok üzdüydü beni....

ilkokulda da adam akıllı 1 arkadaşım vardı (o gerçekten insandı bak) en büyük hobisi bana kendi dediklerini kabulettirmek ve bana eziyet etmekti. genelde psikolojik işkence türlerini severdi. oyunlarda dominant karakter olmak ya da başka insanlarla iletişim kurduğumda kıskanıp olay çıkarmak gibi hobileri vardı...

daha 8 yaşımda insanlar bağlanmam gerektiğini biliyordum hepsi ölüyodu...  bu nedenle babaannem öldüğünde en çok en son bana anlatılmasına içerlemiştim. eğer bilseydim öleceğini onu son gördüğümde daha çok öperdim daha çok sarılırdım... bana örgü örmeyi öğretecekti, en çokta o sözünü tutmamış oluşuna bozulduydum...

dolapta duran  temiz yüzlü baygın bakışlı askerin, çerçeveli resmine aşık oldum ilk. ve ilk seçtiğim meslek o adam gibi bir asker olmaktı. ilk şokumu sanırım annem o resimdeki adamın ben doğmadan seneler önce ölmüş amcam olduğunu söylediğinde yaşadım... 5-6 yaşımda ilk mesleki hayalimden ve ilk aşkımdan böyle ayrıldım. ilk o zaman askerlerden nefret ettim. Ve  "bütün askerler ölür" diye düşündüm uzun yıllar...

senelerce 20 yaşıma gelmden öleceğimi düşündüm nedeni de yoktu sadece herhalde ölürüm diye düşündüm.

hep birisi beni sevsin istedim birisi gelip beni yalnızlığımdan kurtarsın istedim... ama hep gelmesinden korktum... ya alışırsam onun varlığına ya bidaha yalnız kalamazsam en iyisiydi akışı bozmamak stabil kalmak yalnız olmak...

hayatımın hayalini bana yaşatan ilk insan bay süper beyin di. benimle camdan dışarı bakıp aynı şeyleri gören ilk insandı bay süper beyin. benden 1 yaş büyüktü çekik gözleri, kocaman bir gülüşü, top gibi bir kafası ve kısacık saçları vardı. onunla hayal kurmak oyunlar oynamak benim için muhteşemdi. ilk kez onun yanında kendimi huzurlu hissettim.. benim ilk (ve nerden bakarsan bak tek) gerçek erkek kahramanımdı. seneler boyunca ilah yaptım onu kendime... sonra o büyüdü ergen bir erkek oldu beni görüp suratıma bakmadı selam bile vermedi ama dedim ya ben ondan küçüktüm ilk hayal kırıklığım senede en çok 2 kere gördüğüm ve beni büyüleyen o adamın benden bakışlarını kaçırmasıydı... (şimdi süper bi adam oldu ama ben hala o çevrilen bakıştayım salak olmak zor iş)

ben en çok hayal kurmayı sevdim bide yalnız olmayı... yanlızlığım yollarıma pusu kurmadı benim ben seçtim onu.. başka şansımda yoktu.. sahip olduğum beni asla bırakmayan tek arkadaşımdı yalnızlık...

şimdi bu yazıyı nedne yazdım aylardır bişi yazmazken hemde... bu bir keşif kendimle ilgili bir keşifte o nedenle yazdım unutmamak için...

ben birini sevmekten ya da birinin beni sevmesinden korkuyorum... buna bu duyguya alışmaktan korkuyorum sevmek gene kolayda ya birisi beni severde ben buna alışırsam... sonuçta sevenler gider sevilenler gider elde kalan hep yalnızlıktır.. ya ben yalnızlıktan korkarsam ya ondan kaçmak istersem ya bunca senedir yalnızlığımla paylaştığım herşey biterse. korkuyorum ya sevilmek yalnızlıktan daha iyiyse........

3 Temmuz 2011 Pazar

eski defterler

liseden 18.04.2000

".... mosmor çiçekleri açmış ağacın dalları sınıfın camını ortalıyordu ve o dalların ortaladığı camda güneşin tüm güzelliğini üstüne yansıttığı ve o muhteşem ışınları muhteşem yüz hareketleriyle karşılayan X duruyordu. bir çocuk kadar saf, yaşlı bir adam kadar da sertti. sanki güneşi baharı kokluyordu sanki güneşle sessizce konuşuyordu....."

vay be yazmışım ha!

10 Haziran 2011 Cuma

düşersem orada olacak mısın

3 sene önce psikoloğa ilk gittiğimde bana sürekli Nell ve Tina dan bahsettiğimi söylemişti. "Arkadaşlarım sonuçta  ne var ki bunda" die düşünmüştüm. Sonra bana grup terapilerinde insanların birbirlerine güvenmek için bir oyun oynandığını söyledi. Bir kişi gözleri kapalı olarak grubun ortasına geçer ve kendini serbest bırakırmış ve herkes düşmesin diye onu tutarmış. "peki sen bunu yapabilirmisin kendini serbest bırakabilirmisin". cevap verememiştim...

zaten HYD'nin, o dizideki 4 arkadaşın yaşadıklarının beni bu denli sarsması ve benim japon sevdamın başlamasıda o döneme, yani benim "arkadaşlık nedir"i sorguladığım döneme denk gelir...

bu konuşmadan bir kaç ay sonra gene aynı soruyu sorduydu psikolog işte o zaman "evet" dedim "bırakırım kendimi". o zaman içerisin de Arashi yi izlerken fark etmiştim arkadaşlığın ne demek olduğunu... ne tür bi arkadaşlık ilişkisi içinde olduğumu.

gözümü kırpmadan güvene bileceğim insanlardır Nell ve Tina. evet birbirimizin azına sıçarız ama bilirim ki arkamı döndüğümde hep ordadırlar, bana yalan söylemezler.

Nell insan seçer. öyle herkesle konuşma, kimseyi kolay kolay kabullenmez. burun kıvırır... birisi bizimle takılsın istediğimizde hem kabul eder hemde o yanımızdayken somurtur, en olmadı erkenden ortamdan ayrılır. çok kızardım bu haline artık umrumda değil bütün ilişkilerimi ona göre ayarlıyorum, onun burnuna çekmiyeceği (ya da kıskanacağı da diyebiliriz) kişileri ondan uzak tutuyorum. sıklıkla adlarını bile anmamaya çalışır buluyorum kendimi. bu beni rahatsız etmiyo aksine hoşumada gidiyo bi yerde.. bazı insanlar bana özel kalıyo... bide umursuyo ki kıskanıyo (ya da ben deliyim)... kimdir nedir biliyo o kadar. Nell'le beraber büyüdük sayılır, tüm ergenlik süreçlerini birlikte atlattık... o nedenle iletişemediğimizde bile büyük zararlar vermiyoruz birbirimize... hani artık herhangi bi olay hakkında konuşmamıza gerek yok dierinin yorumunu biliyoruz çünkü... beni her gören Nell'i sorar sanki kolun nasıl bacağın nasıl gibi bi laf. bunu her duyduğumda gururlanırım...

sonuçta 15 senedir arkadaşız. rahatlıkla pek çok insana onun ciğerini bilirim diyebilirim. o hayatta bunu yapmaz. bunu kesin sevmez, buraya kesin gitmez.

Tinay'lada 12-13 sene oldu tanışalı, yaklaşık 6 sene kadar da olmuştur en azından, haftada bi kez görüşmezsek ölürüz kıvamına geleli.

Tina severken kıskananlardandır.o sinsice kıskanmaz çok net ve açıktır durumu. hatta hızını alamazsa söyler. sahiplenir seni, arada durdurmazsan kontrolünü kaybeder, coşar. başlarda çok kızardım, hala ara sıra bi daralıyorum. ben sürekli aranmaya sorulmaya alışık değilim ayrıca öyle insanları arayıp sormam pek. Tina'ya benim böyle biri olduğumu kabul ettirmem çok zor olduydu. o sevginin sürekli teyidini isteyen biri, çünkü insanlara kolay güvenemiyor.. bunu pek çok kez düşündük Nell'le. "ne yaparsak Tina bize tümüyle güvenir" "ne yapmalıyız ki sevgimizden şüphe duymasın artık".. o zaman karar verdim eğer beni anlamasını istiyosam, önce ben onu anlamalıydım. evet eşşeklik ediyorum hala ama artık aklıma gelirse arıyorum onu. eğer hafta hiç aramadıysa merak bile ediyorum artık... onu istediği gibi sevmeyi öğreniyorum çünkü oda beni istediğim gibi sevmeyi öğrendi. birbirlerimizin sınırlarını bulduk şimdi daha rahat iletişiyoruz.

insanlar arkadaşlarıyla neden kavga eder pek anlamam... bi durum seni rahatsız ediyosa "yapma sevmiyorum" dersin. değişim için yol ararsın ama bu durumu deiştirmiyosa eyvallah der ve o kişinin yanından uzaklaşırsın.

ama öyle değilmiş hiç bişi... son 2-3 gündür öğrendim ki; kazın ayağı hiçte öyle değil....

hatta hayatımda inandığım en değer verdiğim şey kandırmacaymış.. güven yokmuş aslında... ben var sanıyomuşum....

durmu kafamda bi türlü oturtamıyorum
ya ben 15 senedir b........

cümlemin ortasında telefon çaldı... Nell di arayan............................. kırgınım kızgınlık değil bu... kızdığım tek kişi kendim dir... biri size bukadar istikrarla 8 ay yalan atabiliyosa sorun (her nakadar sorunun kendinde olduğunu söyleyip sizi dellendiriyosada) bal gibide sizdedir...

evet eskiden insanlar hep benim düzenlediğim gibi yaşasın isterdim. kesin doğrular ve kesin yanlışlar olduğunu düşünürdüm. yanlış yapanları düzeltmek için bağırır çağırırdım... psikoloğa gittikten sonra baya yumuşadım... en son bi çiçu nedeniyle tümüyle kontrolümü kaybettim... ama sonra topladım.. neye hakkım olup olmadığını 3aşşağı 5 yukarı biliyorum...

bütün olan biteni telfonda öğrendim. biliyorum Nell'i görünce anlıyacağım ne hissetiğimi, hissedeceğimi.. nasıl davranmam gerektiğini ozaman kavrayacağım...

birini bu kadar korkutabileceğimi düşünmezdim üstelik... üselik sulu gözlü olduğunu bildiğim için elimden geliği kadar yumuşak davrandığım Nell'i, despot ve keskin hatları olduğu için kelimelerimi dikkatle seçtiğim Nell'i bu kadar sindirdiysem hayatımı tümüyle yanlış değerlendirmişim zira herkes bu konuda yakınabilri ama en dikkatli olduğum Nell yakınıyosa dierlerine kolay gelsin.. ben kötü acımasız yargılayıcı hıyarın biriyim afedersiniz.....

neyse işin özü, kafama takılan şudur......... düşersem orda olacakmısın...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Bir isteğim olacaktı

Burayı takip eden 4 kişi ve ara sıra uğradığını düşündüğüm 2-3 kişi  (eğer es kaza yoludüşüp ne dio bu kız diyip sonrada sevabına yardım etmek isterseniz onada kapım açık ^^) sizlerden bir isteğim olacak. belki çok manalı gelmeye bilir ama gerçekten tam şu anda en uygun an o nedenle (hemen sıkılıp gitmeyein ya bi sözümü bitireyim önce ^^)  alttaki  alıntı yı bir okuyun önce

"Dizi Yayınlatmayı Deneyelim 
Türkiye'de çok sonradan başlamasına rağmen Kore severlik, Japon severliğin önüne geçti.Kore'nin sevilmesin sorun değil.Ama Kore severler neredeyse Koreli grup getirtecek Türkiye'ye, bizde çıt yok.

Kore'nin daha çok sevilmesinin ilk sebebinin Türklerin uzun duygusal sahneleri sevmesi olduğunu düşünüyorum. Japonlar genelde sürünen aşk hikayeleri gibi şeyler yapmıyor(ben de duyguları süründürmemelerini seviyorum)

İkincisi kesinlikle hiç J-drama yayınlanmamış olması.J-drama Türklere daha az hitap ediyor olsa da muhakkak bi kitlesi olacaktır.Yeterki bir kez seyretsinler J-drama.

Önce TRT'ye gidip konuşmayı düşündüm.Ablam "işin mi yok", "manyak mısın" gibi laflar etti.Sonra da "mail at" dedi.Ablam bi ara TRT'de çalışmıştı.Doğrusu bi an sırf dizi yayınlatmak için Trt'de işe girmeyi istedim.Neyse... mail atabiliriz.Ciddiyetle ve büyük anlamlar yükleyerek J-drama yayınlanmasını istersek belki sonuç alabiliriz.Mail sonuç vermezse iş adamı ciddiyetiyle TRT'ye bu konuyu görüşmeye gidebilirim.Öncesinde atılan mailler, o görüşme sırasında olumlu etki yapar diye düşünüyorum.

Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Kanalların İletişim Adresleri:

TRT: aktifhat@trt.net.tr
Kanal D: izleyicitemsilcisi@kanald.com.tr
Star TV: bizeyazin@startv.com.tr / izleyicitemsilcisi@startv.com.tr
CNBC-E: izleyici@cnbce.com"
 
demiş japan-fans'ta ki arkadaşım. söylediklerine katılmaktayım. herkes burun kıvırsada aslında gayet umut veren insana çalışma yaşama enerjisi veren  yapımlar J-dramalar. bizim arabesk ruhumuza hitap etmiyo belki ama genede izlemeden anlayamazsınız ^^.
işte benim ricam da üstteki alıntıyla aynı eğer üşenmezseniz eliniz değmişken en azından TRT'ye bir mail atabilirmisiniz ^^
söz veriyorum size dizi tanıtımı bile yaparım. (hem ben BigBang buraya gelsin konserine gideyim de istiyorum. hadi be hacı be noolur be....
daha fazla yağ çekemem idare ediverin bununla ^^
 

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Tengoku ni Ichiban Chikai Otoko (cennete en yakın adam)

"nedenini anlayamadığım bir şekilde inatla kimsenin çevirmediği
ve benim sonunda "eh banane be meraktan çatlamaktan iyidir" diyerek izlemeye başladığım
Tengoku ni Ichiban Chikai Otoko 2 'nin 10. bölümünü taze bitirdim
2 bölüm daha var
fakat nasıl ağladım bu bölüm
pek çok şeye bir arada ağladım ondan yazayım dedim
konunun getirdiği bi ağlama vardı ama en önemlisi
Sho için ağladım

çok kez çocukluk videolarını falan izlemişliğim vardı
fakat hiç biri beni böyle sarsmamıştı...

bi kere sormak istiyorum Sho naaptın lan o çocuğa, neresinden tutup öldürdün
bıraksaydın keratayı oyuncu olurmuş ki o
hatta efsane bişi bile olurmuş
oyunculuk falan zamanla iyileşen şeylerdir benim bildiğim,
zamanla kötüleşmez!
insan ilk dizisinde bu denli iyi oynayıp sonradan salmaz saçma...
ki o sıralar üniversite ve Arashi'yi beraber götürüyodun...
şimdi oyunculuğa daha çok konsantre olabilirsin..din...
demek sarmadı...
yazık lan harcamışın gül gibi yeteneği
hoş quiz show'da baya baya yakındın burdaki oyunculuğuna...
tabii senaryo seçimi kötü
yönetmense "aman oynamasada reyting alaırız ne kascam" hissiyatında olunca
ortaya bi kabachi çıkıyo demek..
yazık nasıl içlendim izlerken... nasıl kendini vererek yaşayarak oynamışsın.
bi yerde, bi an "lan acaba bildiği bi durum mu bu" diye düşündüm
sonra dedim imkanı yok hayatı boyunca böyle bişi yaşamamıştır.

sonra herkesin gözü önünde gelişen ergenliğini düşünüp bide ona üzüldüm
(bu konuda bütün johnny çocuklarına üzülüyorum aslında)
hepimizin en sikko olan ve hafızamızda bile olmasını istemediğimiz dönemi
kameralar karşısında ve birsürü beklentinin içinde geçirmek acı koymuştur.
üstelik sen para için de yapmıyodun...
ne tür bi acı vardı o dönemde içinde, ne demeye bu yolu seçtin acaba?

bide yaşlanıyo oluşumuza üzüldüm.
şu son 2 senede nasıl hızla çötüğünü görüşüme yandım
yavaş yavaş yorulduğunu hissedişime yandım.
sonrada kendimin büyüyüşüne yandım.
bekleyişime...

bide bunları düşünürken içimin yanmasına
ve bunu sadece yastığıma sarılarak dindirebiliyo olmama
sana sarılmak istedim
saçının ne koktuğunu merak ettim
avucunun içi yumuşakmı yoksa sertmi diye merak ettim
parmakların göründükleri kadar uzunmu merak etim
yanına nasıl kokuyorsun, tenin nasıl kokuyor merak ettim
yaşlandığını belirten çizgileri makyajsız görmek istedim
bide konuşmak istedim sohbet etmek aynı dili konuşabilmek istedim
(MFÖ'nün "istedim" diye şarkısı vardı onu dinlemek istedim)

ben bunları 10 sene önce çok daha yakınımda birinde de merak ettiydim
sonra çok canım yandıydı
bidaha merak etmek istemedim
yok saydım
3 senedir sen ve Arashi sıçtınız azıma
ve siz bana bunu yaparken o kadar mutlu oldum ki....
şu halime bak 26 yaşındayım yakında 27 olucam

okuyana hüzünlü gelebilir bu yazdıklarım
ama içinde sadece göz yaşı var hüzün yakın bile değil.
mutluyum çok hemde çok
nedensizce
acı çekmiyorum
sana, size bakarken, sizleri düşünürken acı hissetmeme imkan yok
bana sunduğunuz dünya öyle güzel ki
içinde acıya yer yok
en fazla beraber acı çekermişiz gibi geliyo,
sen, Arashi ve tüm dünyadaki hayranlar beraberce
depremde olduğu gibi...

eğer herşey bir oyunun parçasıysa varsın olsun
eğer gösterdiğin adam değilsen umrumda bile değil
ben sizin sayenizde aptalcasına mutlu hatunlar diyarındayım tam 3 senedir
çok ama çok ama çok teşşekkürler...
şimdi izninle  özenle yeteneğini öldürdüğün o çocuğu ve matsu-nii'yi biraz daha izlemek istiyorum
 

not: ön izleme yapınca fark ettim ohaa amma yazmışım lan.... O.o "     

not2: oppamania da yazıdığımın kopyala yapıştırıdır iki kez aynı şeyi yazmadım sadece burda da olsun istedim ^^

4 Nisan 2011 Pazartesi

"Arashi Mannequin 5 Bahar Tatili SP" sonuçlar -_-!

üstte görülen kimin hangi kıyafeti giydiği olmakta

sho ruh hastası Verbal'ı taklit etmiş hiç o ucubenin resmini bloga koyasım yok merak eden varsa adını yazsın google'a baksın kimmiş -_-! Verbal düşsün kafana emi!! hoş o kaskla bişi olmaz kafana ya neyse -_-!



Ohno kıyafetini seçmeden önce çizmiş ne seçiceğini. ^^ salak sevimli. bir de saçını kestirmiş, çok sevdim bu halini ^^

Aiba daha önceki 2SP de olduğu gibi gene 4. olmamak için daha olgun bi kıyafet seçmiş miş ^^ ama ayakkabılara kadar dayanabilmiş galiba

Jun da beni hayretlere düşüren bir öz güven eksikliğiyle bir dükkan mankeninin üstünde ne varsa aynen almış. pardon ayakkabılar ve gözlükleri kendi seçmiş aeheaheaheah

ve efsane insan Nino. herzaman rahat ve şık kıyafetler seçen bu karakter bu sefer kesinlikle tam bir çakallık örneği sergileyip diğer 4'ü ne seçtiyseonları birleştirmiş. Sho'nun montu ve ayakkabılarının farklı renkleri, Jun'un yeleği ve pantalonu, Aiba'nın hırkası, Ohno'nun gömleği (bide siyah gravat oda Aiba'nın gravatın siyah olanı ^^) hepsi bi arada gerçekten harika olmuş. ne demiş atalarımız "işi bilicen işe gitmiycen" (bunu söyleyen Nino'yla tanışıyo olabilir)


bu "kimin ne giydiğine akıl sır ermeyen SP"nin, sonuçları ise gayet tehmin edilebilir oldu benim için.
toplamda 304.348 oy verilmiş. sıralamda aşşağıdaki gibi olmuştur ^^




sonrada Sho 5. olma cezasını almak için fotoraf çekimine gitti 5. olduğu salakça bir pozla 1 ay boyunca bu kıyafetleri aldıkları alışveriş merkezinin ön cepesindeki dev ilan panosunda  poster olarak asılcak ^^ daha önce ki iki SP de ceza olarak tüm şehri dolanan bir kamyona basıyolardı resmi bu kez daha insaflı olmuşlar sanki ^^ alttaki poster resmi değil ama görünce iyi güldüm ^^



ama son olarak bi resim varki bu resimleri koyarken gördüm daha önce ekran kesiti yapmışım koymazsam çatlarım
böyle bi Sho da var yani yannışlık olmasın die (khaarrr nası bi güzeliktir yaaa T-T)

24 Mart 2011 Perşembe

Engel ve Japonya

bi süredir kendi bloğuma girmiyorum malum bu siteye erişilemiyo durumu
gerekli ayarlamaları ancak bu gün yapabildim...

son 2 haftadır sürekli NHK izliyorum deli oldum herşeyi okumaya çalışıyorum.
neyse bu hafta ödevler falan bastırdı bende duruldum

canım yandı hep bişeyleri çok sevmeken korkmuşumdur bişeyi ya da birini fazla severse başına bişey geleceğinden korkarım tarihimde bunu düşünmemi sağlayan olaylar olmuştur.

işte tam bu anda ben Lan hakkaten Japonya'yı Türkiye den öndemi tutmaya başladım noluyo la bana derken bunların olması içimi dondurdu. (tabiki olayın benmle bi ilgisi olmadığını biliyorum deliliğim insani sınırlarda daha)

17 ağustos ta istanbulda değildim ancak tatilden dönerken yolda gördüklerim sayesinde neler olduğunun ayırdına varmıştım. okula başlayınca bir arkadaşımın öldüğünü öğrendiğimde hissetmiştim 17 ağustosu. fakat o zamandan beri hayatım çok değişti. artık "gerçek acı" nedir 3 aşşa 5 yukarı biliyorum.

 bu süre içerisinde Türk olmanın nasıl bişi olduğunu da iyice anladım. çokk sevdim ülkemi ulusumu bu ülkede yaşayan naif toluluğu (ki halkta denio kendilerine) belki de o nedenle bu kadar onuruma dokunuyo bu ülkede olanlar ve belkide bu nedenle daha çok kopmaya başladım bu ülkeden çünkü Türkiye ben onu sevdikçe batıyo çöküyo çürüyo...

ben Türkiyeden soğudukça Japonlara daha çok yanaştım son 4 yılda benim umudumun bittiği noktada bana umut oldu Japonya. pes etmenin anlamını bilmeyen durmak ve yorulmakla ilgili problemleri olan insanların ülkesiydi japonya.

2 hafta önce umudumu yeşerten ülke pekçok felaketi üst üste yaşadı haala herşeyi tamamiyle çözümleyemedi. ben çok korktuğum bir sırada gene benim umudum oldu Japonya. Türkiye gittikçe karanlığa gömülüyo ve ben umutla gün doğumunun ülkesine bakıyorum.

"Yarın güneş yine doğacak"

mantıklı şeyler yazmamış olmam mümkün ama içimden geleni yazdım 

8 Mart 2011 Salı

Geldi ^^

ocak sonunda hızlı bir kararla verdiğim sipariş bu gün geldi
İlk elle tutulur Arashi CDim


eheh enteresan bi his sevindirik oldum paketi açarken ama valla daha uzun uzun sevinirim sanmıyoda değildim hani eaheaheah

7 Mart 2011 Pazartesi

"Arashi Mannequin 5 Bahar Tatili SP" Online Oy Verme Sistemi Tanıtımı!

Evet bir manneqin5  sp ye daha geldik

fakat bu kez bizlerde oy verebilmekteyiz (oylama 13 marta kadar) evet doğru duydunuz
herkese açık bir oylama sistemi mevcut
kendisi burada fakat oy vermek konu japonca olduğunda pek bir zor

fakat oyunuzu verdikten sonra kıyafetle ilgili yorum yapmak için bölüm bile mevcut
yani "Matsu naaptın lan gene" diyebilirsiniz (kimin neyi seçtiğini bilmiyoruz ama tahmin etmek serbest ne~~)

neyse doldurulması gereken yerleri tarif etcem şimdi

öncelikle beyendiğiniz kostüm öbeğini seçin ve işaretleyin
sora varsa bi yorumunuz uygun numaranın karşısına o kıyafetin yorumunu yapın tercihen japonca fakat eğer çenenizi tutamayacaksanız ingilizcede iş görür zannımca.

 esas önemli kısım  kırmızı yıldızlı olan yer hani yanında doldurulası kutucukların olduğu

1. ad - önce soyadınız, sonrada adınız. burayı katakana ile doldurcaksınız (katakana  yı kopyala yapıştır yapmak için buradan buyurun.

2. adınızı Kana olarak yazın - burdada biz dışarlıklılar katakana olark yazcaz sadece

3. İş  - nası yazarız hiç bir fikrim yok


4. yaş


5. Adres - ingilizceye çevirene katılıyorum burası azcık karışık:

ilk kutu - posta kodu

2. satır daki menü bölgeyi soruyo; bizler menünün en altında (その他) şeklindeki yazıya tıklıycaz, kendisi "diğer" tuşu oluyo

3. boşluğa - şehir/bölge/kasaba/köy falan belirtceksiniz

son kutucuk ise  - adres için

bunları da katakana yazmıycaz sanırım O_o

6.telefon numarası

bide çeviren (ingilizceye çeviren yani) hatun demiş ki bunları tabiyki kendi dilinizde yazabilirsiniz yada ingilizce kullanabilirsiniz fakat eğer google translate falan kullanırsanız çok daha şık duracaktır demiş ben onun yalancısıyım eahaehaeh

orjinal çeviri için burdan buyurabilirsiniz

30 Ocak 2011 Pazar

Kamehameha!!

yeni şekil yaptım ^-^
sıkıntılı insanım arada değişim yapmak iyidir daral basmasın beni
bu arada bu kullandığım font benim el yazımı andırdı hoşuma gitti
hoş ben çok çok daha anlaşılmaz bir el yazısına sahipim o ayrı aheeahaheeah

bu arada font boyu büyük mü oldu acaba !?!

26 Ocak 2011 Çarşamba

İstese Japonya Amerikayı döver bence

daha öncede yazdım çocukluğumdan beri Anime izleyicisiyim
hiçbir zaman Disney yapımlarının yılmaz takipçisi olmadım
Warner Bros yapımları falanda beni sinir ederdi
tweety ye gıcık olan,
jerry'yi boğmak isteyen,
Bugs Bunny ye illet olan bi çocuktum.
hiç eylendiğimi hatırlamıyorum 
bitek o zavallı kedileri (Tom ve Sylvester)izemeyi seviyodum 
ama içim acıyodu başlarına gelenler yüzünden
Temelreis izlerken hep Kabasakalın aslında iyi biri olduğunu düşünürdüm
 
kötü olmak için kötü olanlarla herşeye rağmen kusursuz iyi olanlarada gıcıktım
Batman de Robbin'i daha çok severdim mesela 
sırf bu yüzden Marvel kahramanlarından en sevdiğim Örümcek Adam'dır


işte bu nedenle animeleri daha çok severim 
animelerde genellikle Kötü adamında bir hikayesi vardır. 
"hadi bu gün kötü olayım hemende dünyayı ele geçireyim"(?!?)
gibi bir durumları yoktur genelde
onlar belli başlı olaylar sonunda yaptıkları tercihler nedeniyle kötü sayılırlar.
ayrıca baş kahramanımızda süpper iyi değildir genelde.
hemen hemen hepsinde bi arıza vardır. geçmişten gelen bi acı çözülememiş bir sorun gibi.


benide animelere çeken işte bu gerçekçi tutumdu.
sonuçta ben 6-7 yaşında çocuk tiyatrosuna gidip 
yapılan gerizekalı muhamelesinden dolayı sinirden ağlamakı olmuş bi çocuğum
("Haağaaydiiiğğ aaağaarr kaağdaşşlaağaarrrr şiimdiiğğğ bıdığğ bıdğğğ" ıyh!) 


ha haz etmiyo olabilirim ama pek çoğunu izlemişimdir konu bakımından hoşuma gitmeselerde özellikle çizgisel anlamda Disney bambaşkadır. figür çizimlerimde anatomi kitapları yeine Marvel karakterlerine bakarak gelişme kaydetmişimdir o başka bi nokta.


sonuç olarak benim için konu ve karakterlerin derinliği konusunda animeler herzaman daha çok tatmin etmiştir. dedim ya İstese Japonya Amerikayı döver bence

24 Ocak 2011 Pazartesi

Neden seviyorum??



Ay başından beri Sho’nun doğum günü için bişiler yapayım diyorum. Fanvid tadında bişiler. Fakat her seferinde erteliyorum.

Bu ertelemeler esnasında kafama bi soru takılıp durdu “ben bu adamın nesini seviyorum lan?”
Hani diğer hayranları gibi adamı "muhteşem yakışıklı" "süper karizmatik" "aşırı seksi" falan bulduğum yok hatta bana kalırsa yakınından bile geçmiyo. Tamam tabii ki belirli bi güzellik ve çekiciliğe sahip ama bu öyle aklı baştan alır bi boyutta değil (benim için). Yer yer birkaç atakla aklımı başımdan almışlığı var o ayrı (AnAn candır). Öyle bi rap aşığı halim de yok. Lisede kısa bi dönem Eminem ve Manou dinlemişliğim var ama durum ondan öteye pek gitmedi yani “sakurap” kısmı zerre ilgim dahilinde değil. Adam; kütük gibi (olaylara bakış açısı artı bedensel anlamda) ukala, ciddi, resmî…

Peki ben neden bu herifi seviyorum ulan? Çok manasız… hay bide gün geçtikçe daha bi benimseyp özümsüyorum…

Kafamı baya meşgul etti bu durum…

Geçen gün “grease”ten bir bölüm izledim(dinledim). Ben küçükken John Travolta ya hayrandım. Hatta aynı dönem içerisinde Arnold Schwarzenegger’i de sevmekteydim. Hatta 5 yaşımda ilk aşkım Bruce Willis’ti. Ah tabi bide Frank Sinatra var kaç kez ekran karşısında salya akıttıydım onun için. Oha unutmadan ekliim 5- 10 yaş dönemimin unutulmaz adamlarından biri olan Donnie Wahlberg var (NKOTB rules  ^-^)

Bi anda kafama takıldı hepsinin ne gibi bi ortak özelliği vardı ki? Düşünün ben o yaşlarda bu kadroyu beyenirken Brad Pitt’i çirkin buluyodum. Ama neden? o adamları farklı kılan neydi? Ya da onlardan sonra gelen (10 - 14 yaş arası) Mirsad Türkcan ve Matt Damon’ın benzer noktası neydi? Benim fangörllük hayatım nasıl bu kadar birbirine benzemez adamı topladıydı bi araya.
O zaman temel ineyim dedim. bana  bu adamları sevdiren neydi?

 İlk aşkım Bruce Willis. 5-6 yaş civarında kendisini ilk “Mavi Ay”da izlediydim. Onun o yanpiri gülüşüne ve Alev Sezerin’in ona verdiği o anlam dolu sese hastaydım. Dizinin ne olduğunu tam anladığımdan emin değilim ama Bruce Willis her güldüğünde içimden bi yerler gidiyodu onu biliyorum. Hatta annem “Mavi Ay başlıyo dediğinde heyecan yaptığımıda hatırlıyorum. Sonradan tekrar izlemedimdi pek ama hatırladığım kadarıyla David(yeni arayıp öğrendim karakterin adını oysa kadının adı Alev Sezerin’in sesiyle birlikte hafızamda) işini ciddiye almıyo gibi görünen flörtöz bi tip ti. Ama özünde romantik bir yanada sahipti sanki…

Sonra John Travolta. Tek açıklaması vardı “bak şu kouşana!”ilk nerde izledim bilmiyorum fakat film bittiğinde John Travolta’ya aşıktım. Ciddi görünen bir adamdı. Ama dans ediyodu hatta yılan gibi kıvrılırdı o zamanlar. Gözleri ışıl ışıl bi adamdı. Ve komikti çok ama çok komikti.

Arnold Schwarzenegger… kendisini hiç Danny DeVito ile izlemediyseniz daha da bişi diyemem. O kazulet herifin her saçmalaması beni kahkahalara boğuyodu. Sonra izlediğim “ana okulu polisi” ise doruk noktasıydı benim için (hoş olgunlaşmaya başladığımda ilk sönen sevgimdi bu adam olandır.)

Frank Sinatra garibim Gene Kelly’nin altında kalıyomuş gibime gelirdi hep bi üzülürdüm hep bi bahtsızlığı vardı ama ışıl ışıl gözleri vardı hep hep olumluydu. Bide şarkı söylerdi ruhum çekilirdi böle.
Donnie Wahlberg… NKOTB… çocuklummu harcadılar yeminlen… hayır efenim NKOTB değil harcayan. Çiçu (ablam) ve Sln (ablam sayılır) zırtapozları. Ben 7 yaşındayken Sln 13, Çiçu’da 12 yaşındaydı ve ikiside fena halde NKOTB hayranıydı… Fangirl lüğü onlardan öğrendim desem yeridir. Donnie Wahlberg  serseri gibi dururdu ama özünde hiçte serseri gelmezdi bana. ışıl ışıldı gözleri. İşini çok ciddi yapar bi havası vardı. grubun asi imajlısıydı. Bide Joey McIntyre vardı gurubun en küçüğü böle sarı pembe bi tipti. Çipil çipil bakardı çok sevimliydi. Bunlar (Sln ve Çiçu) birilerini seçmişlerdi. Sln bi gün beni karşısına aldı ve;
“Sende Donnie’yi ve Joe’yu seviyosun bende. o zaman şöyle yapalım, bundan sonra Donnie benim abim olsun Joe’yu seveyim. Joe’da senin abin olsun sadece Donnie’yi sev”
Lan daha 7 hadi bilemedin 8 yaşındayım bünyeye bu doz bişi verilirmi? Sonra ben kayboldum, tabi onlar fark etmediler bile. Baya baya evlenecektim ben adamla, hazırdım yani. o arlar 20 li yaşlarının ortalarındaydı sanırım ama olsun beni bozmazdı. Öyle gaz almıştım.

Mirsad Türkcan ve Matt Damon’da da durum daha çok yaptıkları işle olan bağlantılarıydı. Mirsad her basket maçına final maçıymış gibi çıkan genç ve tutkulu bir adamdı. Basket attıktan sonra gözleri mutlulukla ateş saçardı. Matt Damon ise o sıralar kendi yazdığı ve oynadığı “Good Will Hunting” ile gündemdeydi. Başrol oynayabilmek için yazılmış ve oskar almış bir senaryo. Sölenebilinecek başka hiçbir lafım yok…
İşte bütün bunları düşünürken buldum nedeni… Sho’yu neden seviyorum….
Sho; kütük gibi, ukala, ciddi, resmî…
- nerde nasıl konuşması gerektiği konusunda uzman,
- saçmalamaktan korkmuyo,
- aptal durumlara düşsede içinde bulunduğu durumla dalga geçebilecek kadar olgun,
- yaptığı iş konusunda çok ciddi,
- bi gün muhteşem bir baba olucak,
- genizden gelen ve kısık sesle konuştuğunda içinize işleyen bi sesi var,
- kimsenin onu kolaylıkla üzmesine izin vericek biri değil
- Yorgunluktan ölsede asla yaptığı işten rahatsz olduğunu belirten bi mimiğini görmedim.
- Yemek yerken (geçek yada rol) yediği her lokmanın hakkını veriyo.
- Profesyonel korkak (ya da aşırı temkinli)
- Ve inanılmaz derecede cesur (korksada asla kaçtığını görmedim)
- Ama belkide en önemlisi içiten ve kocaman bir sırıtması var. Baktığında insanın ruhunu ısıtan bir gülücük ve ışıl ışıl gözleri var.

Seksi mi? Bilmiyorum, ben o noktayı geçtim çoktan… bence zaten seksi, yakışıklı vs.. ve evet biliyorum hiçbiride değil aynı zamanda… karışık biraz.

Oyuncu
Şarkıcı
Dansçı
sunucu
Haber sunucusu
Foto model

Hepsinde iyi ama hiçbirinde iyi değil. Ama herzaman elinden geleni yapıyo…

Yukarda saydığım adamlardan daha yakın değil bana… yani “bu benim ki sevda değil”… fakat seviyorum. Çünkü onu izlerken eğleniyorum. Onu izlemek bana huzur veriyo kendimi her kötü hissettiğimde onu (aslında bu paragraf tüm Arashi için geçerli) izlemek en büyük mutluluk benim için.

John Travolta, Arnold Schwarzenegger ve Frank Sinatra’ ya sonradan oluşan bütün sosyal görüşüme rağmen kızamıyorum. İşte bi gün ne yaparsa yapsın bu salakta “Suflör Tarihi”nin tozlu sayfalarındaki yerini aldığında onada kızamıyor olucam.

Tabii bide Sho yu Arashi içinde benim için özelleştiren nedir? Diye bir soru var dimi… oda kolay aslında. Başta hepsi benim için aynıydı ama yukarda saydığım direk Sho’nun kişisel özellikleridir bana onu sevdiren. Eğer yetenekli birini istesem tercihim Ohno olurdu. eğer zeki birini istesem tercihim Nino olurdu. Eğer yakışıklı birini istesem tercihim (kesinlikle) Matsu olurdu. Eğer komik ve eğelenceli  birini istesem tercihim Aiba olurdu. Ama ben Sho’yu seçtim çünkü herhangi bir dalda ki en iyi yerine herşeyden biraz daha huzur verici geldi bana…. Yalan eahehehaheahea
Hayatta kendimi bildim bileli peşimde olan fetişlerim var… büyük dişler, büyük sırıtma, ışıl ışıl gözler, tok ve genizden gelen ses, sıkı ve dolgun kalçalar, kırmızı ve düzgün dudaklar ve ciddi görünüşüne rağmen salakçasına komik olmayı seven bir ruh hali… ya da kısaca SHO ^^

yani sonuçta
İYİKİ DOĞDUN SHO-CCHİ ^^

6 Ocak 2011 Perşembe

öteki yarım

daha öncede yazmıştım ya 5 sene End.Tas. okuyup bıraktım diye

demin ordan bi arkadaşımın mezuniyet fotoğraflarını gördüm (facebook saolsun)
kendimi dehşet kötü hissettim

orda geçirdiğim 5 sene benim için çok güzeldi
evet  yaptığım işten zerre haz almıyodum
ama orda o insanlarla olmaktan aşırı mutluydum
şimdi onları öyle mezun olmuş görünce nasıl hüzünleniyorum

iyi ya da kötü hepsi iş sahibi oldu
kendimi onlardan o kadar uzak hissediyorum ki
onlarla konuşmak bile beni öyle üzüyo ki
biliyorum sesim çıkmadığı için arayıp sormadığım için kızıyo birkaçı
ama konuşamıyoru....
onlarlayken kendimi hep yarım hissediyorum

toplanda 9 sene üniversite okumuş olucam ama asla kendimi iki okulada ait hissedemiycem
çok iyi insanlar tanıdım
çok süper adamlarla arkadaş oldum
2 okulumda dahil buna

önceki okulumda olmaktan gururduyuyordum,
o nedenle bu okulu asla kabullenemedim
evet benim için en doğru ve mantıklı seçim buydu ama hepsi okadar

sanki onca sene okuyan ben değilmişim gibi 8 senedir okuyorum
ama ne öğrendim inan ki bilmiyorum
çok fazla bilgi var kafamda ama hepsi yarım gibi
hiç bir şey tam değil

bu arada 2. üniversteme başladığımdan beri bildiğim tek bişi var
gerçek anlamda iyi bit nedenim olmadığı sürece
hiçbir kuvvet beni mezuniyet törenine götüremez
ben önceki okulu bırakıp özel üniversite seçtiğimde kapattım o defteri.

yarımı onlarla bıraktım tek çarem buydu.
şimdi ordaki arkadaşlarımı her gördüğümde geride bıraktığım kısım için yas tutuyorum.

4 Ocak 2011 Salı

İş Güç

2011'e evde iş yaparak girdim
hani derlerya nası başlarsan öyle gider
c.tesi günü bi iş geldi elime
bide bitirmem gereken başka bi işim daha vardı
sonra bugün 2 tane daha iş geldi
hatta biri baya gel bi konuşalım belki işe alırız tadında

la noli
kör istedi bi göz allah verdi 2 göz