24 Ocak 2011 Pazartesi

Neden seviyorum??



Ay başından beri Sho’nun doğum günü için bişiler yapayım diyorum. Fanvid tadında bişiler. Fakat her seferinde erteliyorum.

Bu ertelemeler esnasında kafama bi soru takılıp durdu “ben bu adamın nesini seviyorum lan?”
Hani diğer hayranları gibi adamı "muhteşem yakışıklı" "süper karizmatik" "aşırı seksi" falan bulduğum yok hatta bana kalırsa yakınından bile geçmiyo. Tamam tabii ki belirli bi güzellik ve çekiciliğe sahip ama bu öyle aklı baştan alır bi boyutta değil (benim için). Yer yer birkaç atakla aklımı başımdan almışlığı var o ayrı (AnAn candır). Öyle bi rap aşığı halim de yok. Lisede kısa bi dönem Eminem ve Manou dinlemişliğim var ama durum ondan öteye pek gitmedi yani “sakurap” kısmı zerre ilgim dahilinde değil. Adam; kütük gibi (olaylara bakış açısı artı bedensel anlamda) ukala, ciddi, resmî…

Peki ben neden bu herifi seviyorum ulan? Çok manasız… hay bide gün geçtikçe daha bi benimseyp özümsüyorum…

Kafamı baya meşgul etti bu durum…

Geçen gün “grease”ten bir bölüm izledim(dinledim). Ben küçükken John Travolta ya hayrandım. Hatta aynı dönem içerisinde Arnold Schwarzenegger’i de sevmekteydim. Hatta 5 yaşımda ilk aşkım Bruce Willis’ti. Ah tabi bide Frank Sinatra var kaç kez ekran karşısında salya akıttıydım onun için. Oha unutmadan ekliim 5- 10 yaş dönemimin unutulmaz adamlarından biri olan Donnie Wahlberg var (NKOTB rules  ^-^)

Bi anda kafama takıldı hepsinin ne gibi bi ortak özelliği vardı ki? Düşünün ben o yaşlarda bu kadroyu beyenirken Brad Pitt’i çirkin buluyodum. Ama neden? o adamları farklı kılan neydi? Ya da onlardan sonra gelen (10 - 14 yaş arası) Mirsad Türkcan ve Matt Damon’ın benzer noktası neydi? Benim fangörllük hayatım nasıl bu kadar birbirine benzemez adamı topladıydı bi araya.
O zaman temel ineyim dedim. bana  bu adamları sevdiren neydi?

 İlk aşkım Bruce Willis. 5-6 yaş civarında kendisini ilk “Mavi Ay”da izlediydim. Onun o yanpiri gülüşüne ve Alev Sezerin’in ona verdiği o anlam dolu sese hastaydım. Dizinin ne olduğunu tam anladığımdan emin değilim ama Bruce Willis her güldüğünde içimden bi yerler gidiyodu onu biliyorum. Hatta annem “Mavi Ay başlıyo dediğinde heyecan yaptığımıda hatırlıyorum. Sonradan tekrar izlemedimdi pek ama hatırladığım kadarıyla David(yeni arayıp öğrendim karakterin adını oysa kadının adı Alev Sezerin’in sesiyle birlikte hafızamda) işini ciddiye almıyo gibi görünen flörtöz bi tip ti. Ama özünde romantik bir yanada sahipti sanki…

Sonra John Travolta. Tek açıklaması vardı “bak şu kouşana!”ilk nerde izledim bilmiyorum fakat film bittiğinde John Travolta’ya aşıktım. Ciddi görünen bir adamdı. Ama dans ediyodu hatta yılan gibi kıvrılırdı o zamanlar. Gözleri ışıl ışıl bi adamdı. Ve komikti çok ama çok komikti.

Arnold Schwarzenegger… kendisini hiç Danny DeVito ile izlemediyseniz daha da bişi diyemem. O kazulet herifin her saçmalaması beni kahkahalara boğuyodu. Sonra izlediğim “ana okulu polisi” ise doruk noktasıydı benim için (hoş olgunlaşmaya başladığımda ilk sönen sevgimdi bu adam olandır.)

Frank Sinatra garibim Gene Kelly’nin altında kalıyomuş gibime gelirdi hep bi üzülürdüm hep bi bahtsızlığı vardı ama ışıl ışıl gözleri vardı hep hep olumluydu. Bide şarkı söylerdi ruhum çekilirdi böle.
Donnie Wahlberg… NKOTB… çocuklummu harcadılar yeminlen… hayır efenim NKOTB değil harcayan. Çiçu (ablam) ve Sln (ablam sayılır) zırtapozları. Ben 7 yaşındayken Sln 13, Çiçu’da 12 yaşındaydı ve ikiside fena halde NKOTB hayranıydı… Fangirl lüğü onlardan öğrendim desem yeridir. Donnie Wahlberg  serseri gibi dururdu ama özünde hiçte serseri gelmezdi bana. ışıl ışıldı gözleri. İşini çok ciddi yapar bi havası vardı. grubun asi imajlısıydı. Bide Joey McIntyre vardı gurubun en küçüğü böle sarı pembe bi tipti. Çipil çipil bakardı çok sevimliydi. Bunlar (Sln ve Çiçu) birilerini seçmişlerdi. Sln bi gün beni karşısına aldı ve;
“Sende Donnie’yi ve Joe’yu seviyosun bende. o zaman şöyle yapalım, bundan sonra Donnie benim abim olsun Joe’yu seveyim. Joe’da senin abin olsun sadece Donnie’yi sev”
Lan daha 7 hadi bilemedin 8 yaşındayım bünyeye bu doz bişi verilirmi? Sonra ben kayboldum, tabi onlar fark etmediler bile. Baya baya evlenecektim ben adamla, hazırdım yani. o arlar 20 li yaşlarının ortalarındaydı sanırım ama olsun beni bozmazdı. Öyle gaz almıştım.

Mirsad Türkcan ve Matt Damon’da da durum daha çok yaptıkları işle olan bağlantılarıydı. Mirsad her basket maçına final maçıymış gibi çıkan genç ve tutkulu bir adamdı. Basket attıktan sonra gözleri mutlulukla ateş saçardı. Matt Damon ise o sıralar kendi yazdığı ve oynadığı “Good Will Hunting” ile gündemdeydi. Başrol oynayabilmek için yazılmış ve oskar almış bir senaryo. Sölenebilinecek başka hiçbir lafım yok…
İşte bütün bunları düşünürken buldum nedeni… Sho’yu neden seviyorum….
Sho; kütük gibi, ukala, ciddi, resmî…
- nerde nasıl konuşması gerektiği konusunda uzman,
- saçmalamaktan korkmuyo,
- aptal durumlara düşsede içinde bulunduğu durumla dalga geçebilecek kadar olgun,
- yaptığı iş konusunda çok ciddi,
- bi gün muhteşem bir baba olucak,
- genizden gelen ve kısık sesle konuştuğunda içinize işleyen bi sesi var,
- kimsenin onu kolaylıkla üzmesine izin vericek biri değil
- Yorgunluktan ölsede asla yaptığı işten rahatsz olduğunu belirten bi mimiğini görmedim.
- Yemek yerken (geçek yada rol) yediği her lokmanın hakkını veriyo.
- Profesyonel korkak (ya da aşırı temkinli)
- Ve inanılmaz derecede cesur (korksada asla kaçtığını görmedim)
- Ama belkide en önemlisi içiten ve kocaman bir sırıtması var. Baktığında insanın ruhunu ısıtan bir gülücük ve ışıl ışıl gözleri var.

Seksi mi? Bilmiyorum, ben o noktayı geçtim çoktan… bence zaten seksi, yakışıklı vs.. ve evet biliyorum hiçbiride değil aynı zamanda… karışık biraz.

Oyuncu
Şarkıcı
Dansçı
sunucu
Haber sunucusu
Foto model

Hepsinde iyi ama hiçbirinde iyi değil. Ama herzaman elinden geleni yapıyo…

Yukarda saydığım adamlardan daha yakın değil bana… yani “bu benim ki sevda değil”… fakat seviyorum. Çünkü onu izlerken eğleniyorum. Onu izlemek bana huzur veriyo kendimi her kötü hissettiğimde onu (aslında bu paragraf tüm Arashi için geçerli) izlemek en büyük mutluluk benim için.

John Travolta, Arnold Schwarzenegger ve Frank Sinatra’ ya sonradan oluşan bütün sosyal görüşüme rağmen kızamıyorum. İşte bi gün ne yaparsa yapsın bu salakta “Suflör Tarihi”nin tozlu sayfalarındaki yerini aldığında onada kızamıyor olucam.

Tabii bide Sho yu Arashi içinde benim için özelleştiren nedir? Diye bir soru var dimi… oda kolay aslında. Başta hepsi benim için aynıydı ama yukarda saydığım direk Sho’nun kişisel özellikleridir bana onu sevdiren. Eğer yetenekli birini istesem tercihim Ohno olurdu. eğer zeki birini istesem tercihim Nino olurdu. Eğer yakışıklı birini istesem tercihim (kesinlikle) Matsu olurdu. Eğer komik ve eğelenceli  birini istesem tercihim Aiba olurdu. Ama ben Sho’yu seçtim çünkü herhangi bir dalda ki en iyi yerine herşeyden biraz daha huzur verici geldi bana…. Yalan eahehehaheahea
Hayatta kendimi bildim bileli peşimde olan fetişlerim var… büyük dişler, büyük sırıtma, ışıl ışıl gözler, tok ve genizden gelen ses, sıkı ve dolgun kalçalar, kırmızı ve düzgün dudaklar ve ciddi görünüşüne rağmen salakçasına komik olmayı seven bir ruh hali… ya da kısaca SHO ^^

yani sonuçta
İYİKİ DOĞDUN SHO-CCHİ ^^

Hiç yorum yok: